Zeki Faik İZER

zeki

Zeki Faik İZER

11 Şubat – 8 Mart 1991 , Altıyol/Kuşdili

Kendisini gerçekten tanımaya başaladığım zaman sanırım ki ilkokulun ikinci veya üçüncü sınıfındaydım. Daha önceleri herkesin babası gibi bir babaydı ve her baba gibi sabah işine gidiyor, akşam üstleri aile evine dönüyordu. Onun dışındaki olaylar beni pek ilgilendirmiyordu.
Nasıl oldu ise bir gün onun resim yaptığını ve mesleğinin de resim yapmak olduğunu keşfettim.
O günden sonra onu ve çevresini daha iyi tanmaya dikkat ettim.
Yeni bir dünyanın kapılarını aralamıştım. O zamana kadar dikkat etmediğim ve her misafit gibi olduğunu sandığım kişilerin meslektaşları olduğunu kavradım. Kimler gelmezdi ki, Zühtü MÜRİTOĞLU, Cemal TOLLU, Sabri BERKEL, Nurullah BERK, Elif NACİ, Hadi BARA, Bedri Rahmi ve eşi Eren EYÜBOĞLU, Ahmet Hamdi TANPINAR ve ötekiler.
Neler konuşukmuyordu ki bana o sıralar çok yabancı gelen ama sıradan olmayan konular resim, heykel, iç mimarlık, sanat tarihi, edebiyat. Bu konuşmalara zaman zaman annem de katılırdı.
Onu daha çok şzler oldum, kendisini, boyalarını, kağıtlarını, tuvallerini, daha yakından ve daha değişik bir gözle, çok çalıştığını, mesleğini çok ciddiye aldığını, yine çalıştığı zaman çok sinirli olduğunu, yanına fazla sokulmamam ve susmam gerektiğini hemen kavradım. Zaten çalışmaları sırasında annem de pek ortalıkta dolaşmaz iç odaların birinde kitap okumayı yeğlerdi.
Savaş yıllarıtydı malzemelerin en kıt olduğu sıralar yine de çalışacak bir malzeme yaratmakta çok ustaydı. Fransa’dan gelen annemin çeyizlik keten çarşafları kısa sirede çok güzek tuvallere dönüştü, içtiği Yenice Sigarasının arka yüzleri bir toplantıda bir gezide küçük krokiler almada yardımcı oluyordu, üçüncü hamur kağıt takvimlerin arka yüzleri hep imdada geliyordu. Çalışıyor, çalışıyordu.
Boya seçimi yapmamayı o yıllarda öğrendi. Yağlıboya olmayınca pastel (Zaten bu malzemeyi gençliğinden beri seviyordu.), suluboya, guaj, renkli kalem, kurşun kalem, hatta bir süre parke boyamakta kullanılan ceviz boyasını sepya gibi kullandı.
Çalışması için bir sergiye katılması gerekmezdi. Sorun hazır olan yüzlerce resim arasından seçim yapmaktı.
Bütün bu zengin boyama tekniklerine yaşamının ikinci yarısında geri döndü. Ama öte yandan muhteşem yağlıboyalar sundu topluma.
Bu sergide onun 1960-1980 yılları arasında çok severek gönlünden yaptığı renkli kalem, pastel, suluboya türü çalışmalarını sunmayı bir oğulun babasına olan görevi olarak görüyorum.

Sadi Faik İZER